Translate

22 Eylül 2017 Cuma

Yeni Bir Ülke, Yeni Bir Hayat







Herkese merhaba,


Uzun zamandır maalesef bloğumu ihmal ettim, taşınma teleşımız vardı... Ama öyle şehir içi, ya da başka şehre değil, yurtdışına taşınma telaşı...Çoluk çocuk eşimin işi dolayısısıyla neredeyse 1 sene  önce Londra'ya taşındık. tabii bunun öncesi tahmin edersiniz ne kadar yoğun geçtiğini. Ama şimdi yerleştik, çocuklar okullarına gidiyorlar ve sanki yıllardır burada yaşıyormuşuz gibi hayatımız devam ediyor. İnsanoğlu gerçekten yaşadığı yere hemen alışıyor yanında sevdikleri olunca. Tabii ki Türkiye'de bıraktığımız ailelerimiz özlüyoruz, ama onlar da bizi ziyarete gelmeye çoktan başladılar bile... Şunu söyleyebilirim ki insanın çekirdek ailesi yanında olduğu müddetçe her yerde yaşar ... 

Daha önce benim öğrencilik yıllarında Londra'da yaşamış olmamın da buraya çabuk adapte olamamıza etkisi olmadı değil.... Öğrencilik yıllarında burada tanıştığım ve burada kalmış arkadaşlarımın deneyimleri  ve yardımıyla her türlü işimizi kolaylıkla hallettik. Buradaki evimizi ben kendim görmeden eşim gelip tuttu. İstanbul'daki eşyalarımızın bir kısmını depoya koyup, bir kısmını buraya getirme kararı aldık. Bazılarından gerçekten vazgeçemeyecektik. Eşimin  4 yaşındayken çalmaya başladığı ve şu an kızımın çaldığı piyano gibi... 

Biz çekirdek aile elimize birer büyük valiz alıp ailelerimizle vedalaşıp  Londra'daki yeni evimize doğru yola çıktık. Ama hepimizde garip bir sakinlik var.  Neyse ailece seyahat ve daha uzun uçuşlara çok alışkın olduğumuz için uçuşumuz gayet rahat geçti. Elimizde valizlerle arabaya bindik, evimizin semtine yaklaştıkça heyecanlanmaya başlamıştım açıkçası. Şubat ayı, Londra oldukça soğuk, puslu ve yağmurlu... Önce emlak ofisine uğrayıp anahtarımızı aldık sonra sokağa girdik.  Ne şirin bir sokaktı, tertemiz, sıra sıra Victorian tarzı tuğla evler... Mavi kapılı evimizin önünde durduk. İşte yeni evimiz... İçeri girdik , içerisi bomboş... İstanbul'dan sipariş ettiğimiz koltuğumuz , yatağımız paket halinde bırakılmış. Sadece üst kattaki bir odada kızımın yatağı kurulmuş o kadar. Neyse dedim ki hallederiz hiç kafanıza takmayın... Önce çıkalım güzel bir yemek yiyelim, etrafı gezelim sonra gelip işe koyulalım.

Yemek yiyip, evre keşfi yaptıktan sonra evimize döndük. Tabii bu paketlerin açılıp monte edilmesi gerekiyor. 

Önce salona kanepemizi kurduk. Daha sonra yatağımızı...Eşyalarımızı odalardaki gömme dolaplara yerleştirdik...

Yatacak yerimiz vardı artık...

Birkaç  gün sonra mutfak masamız ve sandalyelerimiz geldi. Alışmıştık çabucak monte ediverdik onları da...

Oh ne güzeldi böyle az eşyalı bir ev. 4 Tabak 4'er çatal, bıçak, kaşık, bardak, kupa... 

Televizyon yok, internet yok :)) Çocuklar karton bir kutunun üzerine televizyon resmi çizip onu seyrediyorlardı :))

Ben televizyonsuz yaşayabilirim ama internet yokluğuna uzun süre dayanamayabilirim. Tabii taşınmamızın ertesi günü Tv, ,internet, telefon vs. işlem başvuruları için Virgin Medya'nın yolunu tuttuk. Evet işlem tamamdı. Televizyonumuzu da aldık, teknolojiye geri dönüş...

Bu arada çocuklar yeni okullarına başladılar. İlk günler biraz zor oldu diyebilirim. Çocukların alışma süreci, dil farklılığı. Ama yaklaşık iki hafta sonra çocuklar sanki burada doğup büyümüş gibi adapte oluverdiler... Şu an zaten inanılmaz mutlular, okula scooterla  ya da bisikletle gidiyorlar, hergün parkta oynuyorlar. 

Herneyse 1 ay kadar az eşyayla yaşadıktan sonra eşyalarımızın olduğu geminin limana yanaştığı haberi geldi. Ve birkaç gün sonra da gümbür gümbür sesleriyle eşyalar geldi... Offf ne çok eşya....


O sırada eşimin işi dolayısıyla başka bir ülkede olmasından dolayı evde tek başıma, çocuklar neyseki okulda, eşyaları eve taşıttırıp yerleştirttim. Ufak tefek pürüzler dışında  yarım günde eşyalar yerleşmişti. Oğlumun 3 kapılı dolabı ve konsol  merdivenden döndürülemediği için üst katlara çıkarılamadı. Tabii ki bizde ki gibi Hasan Usta yaparsın sen ya , hallediver şunu diyemiyorsun elemanlara... Giriş holünde bırakıp gitti firma. Onu da tabii burada bir Türk usta bulup dolabı söktürüp, konsoluda ikinci katın camından sokup hallettirdik.


Şu an yerleşme, çocukları alıştırma vs. telaşlarımız geçti... Ve ben Londra gibi her türlü kültürü içinde barındıran bir şehirde yaşamanın tüm avantajlarını kullanmak için kolları sıvadım. 


Londra'nın her köşesinde farklı lezzetleri, mutfakları bulmak mümkün. Michelin yıldızlı restoranlar, dünya mutfakları, mahalle pubları yanısıra sokak yemek pazarlarıda çok önemli bir yer tutuyor burada. Karayiplerden, Jamaika, Endonezya, Lübnan, Ortadoğu, Uzakdoğu, her türlü kültürün yemeklerini sokaklarda tatmanız mümkün. Bu Mutfakları da sizlerle zamanla sitemde paylaşacağım...

Bunun yanısıra Londra festivaller şehri... Yeme-içme festivalleri de Dünya çapında ünlü...

Zaman zaman bu festivallerle ilgili de sizlerle paylaşımlarda bulunacağım...


En kısa zamanda yeni yazımla görüşmek üzere...

Sevgiler...